
Belirsizlikler çağında küresel riskler, iş dünyasının yakından takip ettiği unsurlar arasında yer alıyor. KoçZer olarak bu yazıda, Aon ve AXA tarafından hazırlanan iki risk raporundan hareketle, dünyanın geleceğinde önemli bir yere sahip olacağı düşünülen küresel riskleri inceliyoruz.
Pandemiden bu yana küresel riskler, tedarik zincirinden sürekliliğe, iş dünyasının pek çok boyutunu belirlediği için liderler tarafından yakından takip ediliyor. Belirsizlik çağında riskler giderek daha fazla iç içe geçip evrimleştikçe, bu riskleri yönetmek için reaktif stratejilerden daha fazlası gerekiyor. Bu noktada iş dünyası liderleri ve politika yapıcılar, başta Dünya Ekonomik Forumu (WEF) tarafından her yıl Davos’ta paylaşılan risk raporu başta olmak üzere, çeşitli risk yönetimi şirketlerinin yayımladığı araştırmaları yakından takip ediyor. KoçZer olarak bu yazıda, Aon ve AXA tarafından hazırlanan iki risk raporundan hareketle, iş dünyasının ve küresel toplumun risk olarak gördüğü unsurlara odaklanıyoruz.
Küresel sigorta şirketi AXA’nın araştırma şirketi Ipsos işbirliğiyle hazırladığı ve yalnızca iş dünyasına değil, genel nüfusun risk algılarına da odaklanan raporunda, uzmanların %95’inin ve genel nüfusun %93’ünün, son yıllarda krizlerin arttığını düşündüğü görülüyor. Uzmanların %83’ü, genel popülasyonun ise %78’i, dünyanın bugün 2020’ye kıyasla daha kırılgan olduğunu düşünüyor. Kamu otoritelerinin derinleşen küresel çoklu krizlerle başa çıkma kapasitesine olan güven azalırken, teknolojik risklerin benzeri görülmemiş bir hızla ortaya çıkması, risk yönetimini ve karar alıcılığı giderek daha karmaşık hale getiriyor.
AXA raporu, iklim değişikliğinin en büyük risk olmaya devam ettiğini gösteriyor. Uzmanların risk sıralamalarında üst üste beşinci kez zirvede yer alan iklim değişikliğini, jeopolitik istikrarsızlık, siber güvenlik ve toplumsal gerilimler izliyor. Avrupa’da jeopolitik istikrarsızlık iklim değişikliğinin yerini alırken, Afrika’da ise yerini siber güvenliğe bırakıyor. Bu sonuçlar, derinleşen bir çoklu kriz hissine işaret ediyor. Diğer yandan, teknoloji riskleri eşi benzeri görülmemiş bir hızla ortaya çıkıyor. Uzmanların listesinde sırasıyla üçüncü ve dördüncü sırada yer alan siber güvenlik, yapay zeka ve büyük veri, dünya çapında bireyler, toplumlar ve kuruluşlar için yeni zorluklar yaratıyor. Bu değişimlerin hızı, diğer risklere ilişkin algıları da etkiliyor. Teknoloji kullanımına ilişkin etik riskler ve akıllı ve otonom sistemlerle ilgili riskler henüz uzmanların ilk 10’una girmese de, bu riskleri seçenlerin, bu risklerin “hızla ortaya çıktıklarını” söyleme olasılığının çok daha yüksek olduğu görülüyor.
Risk, sigorta, emeklilik ve sağlık çözümleri sunan küresel profesyonel hizmetler ve danışmanlık şirketi Aon tarafından hazırlanan raporun önsözünde ise bu yılki araştırmanın risk ortamının hem yoğunluk hem de karmaşıklık açısından değiştiğine vurgu yapılıyor. İlk kez ilk 10 risk arasında yer alan jeopolitik oynaklık, ticaret, düzenleme ve küresel ilişkiler genelinde artan istikrarsızlığı yansıtıyor. Siber risk, yapay zeka benimsemesinin etkisiyle sıralamalarda hakimiyetini sürdürüyor. Kuruluşlar, siber riski ölçmeye ve operasyonlarına dayanıklılık kazandırmaya giderek daha fazla odaklanıyor. Diğer önemli riskler arasında yetenek kıtlığı ve artan rekabet dikkat çekiyor. İklim ve jeopolitik baskılar arasında, tedarik zinciri başarısızlığı ve düzenleyici değişiklikler de riskler arasında sayılıyor.
Aon raporunda siber riskler, küresel risk ajandasının ilk sırasındaki başlık olarak öne çıkıyor. 2024’te küresel ortalama veri ihlali maliyetlerinin 4,88 milyon dolar gibi rekor bir seviyeye ulaşmasıyla, siber risklerin işletmeler için yarattığı stratejik, finansal ve itibar tehditleri daha fazla öne çıkıyor. Siber riskle mücadele için insanları, süreçleri ve teknolojiyi entegre eden, yönetim kurulu düzeyinde bir müdahaleye ihtiyaç duyuluyor. Yapay zeka yetenekleriyle artan siber tehditlerle mücadele yöntemlerinin ilk sırasında da yapay zekayı benimsemek yer alıyor.
Aon’un raporunda siber saldırılardan doğal afetlere, grevlerden jeopolitik çatışmalara, iş kesintileri dünya çapında işletmeleri etkileyen kritik bir risk olarak tanımlanıyor. Yalnızca 2024’te doğal afetlerin 368 milyar dolarlık ekonomik hasara yol açtığına dikkat çekilirken, bu iş kesintilerinin yarattığı etkilerin tüm değer zincirlerini etkilediğine vurgu yapılıyor. Herhangi bir sebepten kaynaklanan iş kesintileri, genellikle daha az dirençli olan küçük işletmeler, sektörler ve ekonomiler genelinde yıkıcı kayıplar yaratma potansiyeli taşıyor.
Ticaret gerilimlerinin ve jeopolitik istikrarsızlıkların son iki yılda önemli ölçüde yoğunlaşması, ekonomik büyümeyi yavaşlatıyor. Ekonomik yavaşlama riski, şirketleri dezavantajlı duruma düşürebilen ve istikrarlı dönemlerde kullandıkları taktikleri kullanamamalarına neden olabilen bir belirsizlik ortamı yaratıyor. Tam da bu noktada, likiditenin önemine vurgu yapılıyor. Belirsizlik dönemlerinde şirketlerin hem gelir düşüşlerini atlatmalarına hem de stratejik fırsatlardan yararlanmalarına yardımcı olan nakit rezervleri, dayanıklılığın başlıca ön koşulu olarak sunuluyor.
Aon'un raporu, ülke bazında risk algısına da yer veriyor. Buna göre Türkiye’nin mevcut risklere dair ajandasını aşağıdaki 10 başlık oluşturuyor.

Mevcut küresel risklerle kıyaslandığında, dünya çapında ilk sırada yer alan siber saldırıların, Türkiye’deki riskler arasında 9. sırada konumlandığı görülüyor. Gelecek riskleri sıralamasında dünyanın listesinin ilk sırasında siber güvenlik yerini koruyor. Türkiye’deki işletmelerin geleceğin en büyük riski olarak gördüğü konunun ise artan rekabet olduğu görülüyor. Ekonomik yavaşlamanın ikinci sırayı aldığı liste, siyasi risk, döviz kuru dalgalanması ve jeopolitik dalgalanma başlıklarıyla devam ediyor. Türkiye'deki işletmelerin kendilerine en çok güvendiği alanın — risk yönetimi planı geliştirdiklerini ifade edenlerin oranının %42,9 olarak ölçüldüğü — artan rekabet olduğu görülüyor. Ekonomik yavaşlama riskini 5 işletmeden 2'sinin değerlendirmesi de dikkat çekiyor.
Her iki risk raporu da şuna dikkat çekiyor: Mevcut risk yakınsamasının hızı ve karmaşıklığıyla başa çıkmak için yeni bir bakış açısı gerekiyor. Daha öngörülebilir ortamlar ve izole riskler için tasarlanmış geleneksel risk stratejileri ve çerçeveleri yetersiz kalıyor. Kuruluşların reaktif modellerin ötesine geçip, değişen risklerin işletmelerini nasıl etkilediğini eş zamanlı olarak değerlendiren, yatırımları bu değerlendirmelere göre planlamayı öneren dinamik, entegre ve senaryo odaklı bir planlama benimsemeleri gerekiyor.