100'den fazla ülkeyle işbirliği yaparak dünya çapında insanların ekonomik ve sosyal refahını iyileştirmeyi amaçlayan Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), Temmuz 2025'te “OECD Tedarik Zinciri Dayanıklılık Değerlendirmesi” başlıklı raporunu yayımladı. Rapordan çıkan önemli bulguları bu yazıda özetliyoruz.
100'den fazla ülkeyle işbirliği yaparak bireysel özgürlükleri korumayı ve dünya çapında refahı artırmayı amaçlayan politikaları teşvik eden Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), Temmuz 2025'in başında, hızlanan gümrük tarifeleri ve küresellikten çıkış tartışmaları ortasında, tedarik zinciri dayanıklılığa odaklanan yeni bir rapor yayımladı. OECD Tedarik Zinciri Dayanıklılık Değerlendirmesi başlıklı rapor da “belirsizlik” kelimesinin gündemden düşmeyen bir kelime haline geldiği bu dönemde, tedarik zinciri dayanıklılığının nasıl göründüğünü masaya yatırdı.
Rapor, son dönemdeki kesintilerin, ulaşım ağı darboğazlarının ve ekonomik güvenliğe ilişkin artan endişelerin, tedarik zincirlerinin güçlendirilmesi ve çeşitlendirilmesi ihtiyacını ortaya koyduğunu vurguladı. Raporun esas teması ise, son dönemde ABD başta olmak üzere pek çok ülkenin uygulamaya başladığı korumacı politikaların küresel ticarete ve ekonomiye etkisi oldu. OECD, son raporunda, üretim süreçlerinin tamamının ulusal sınırlar içinde yeniden yerelleştirilmesinin, büyümeye zarar vereceğini ve tedarik zinciri dayanıklılığını güçlendirmek yerine zayıflatacağını iddia etti. KoçZer olarak, OECD raporunun yönetici özetinden öne çıkanları derledik.
Tedarik zincirlerini daha yerel hale getirmeyi amaçlayan politikaların, küresel ticareti %18’den fazla ve küresel reel gayri safi yurt içi hasılayı (GSYİH) %5’ten fazla azaltabileceği bulgusu, OECD’nin tedarik zincirinde dayanıklılığın son durumunu ele aldığı raporunun en çarpıcı bulgusu olarak öne çıktı. Uluslar içinde korumacı politikaların yaygınlaşmasının, üretim pratiklerinin ülke içine taşınmasının, küresel ekonomide hasar bırakacağını savunan rapor, bu yöndeki eforların analiz edilen ekonomilerin yarısından fazlasında ekonomik büyüme istikrarını azaltacağını vurguladı.
OECD, tedarik zinciri dayanıklılığın görünümünü incelediği raporunda, dünya çapında çoğu ticaret akışının nispeten çeşitlendirilmiş durumda kaldığını gösterdi. Buna rağmen rapor, ihraç edilen ürünlerin yaklaşık %30’unun az sayıda ticaret ortağında, yüksek düzeyde yoğunlaşmaya tabi olduğuna da dikkat çekti. OECD, ülkelerin küresel olarak mümkün olandan daha az tedarikçiden ürün tedarik etmeyi tercih etmesi durumunda, ithalat yoğunlaşmasının arttığını paylaştı.
Rapor, büyük yabancı ekonomilerle güçlü dikey bağlantıları olan ekonomilerin, uluslararası tedarik zinciri şoklarına daha fazla maruz kalma eğilimi taşıdığını tespit etti. Diğer yandan, yerel sektörlerde meydana gelen şokların etkilerinin, yabancı sektörlerdekilerden daha büyük olma eğilimi gösterdiği görüldü. Dış pazarlara maruz kalma bakımından endüstriler arası farklılıklar olduğuna da dikkat çeken rapor, petrol ve elektronik gibi endüstrileri de kapsayan stratejik imalat sektörünün, hem yukarı hem de aşağı yönlü yabancı ürün maruziyetinin en yüksek olduğu sektörlerden biri olduğunu hatırlattı. Bu tedarik zincirlerinin büyük ölçüde karmaşık olduğunu ve genellikle daha fazla üretim adımı gerektirdiğini hatırlatan OECD, stratejik imalat endüstrilerinin girdilerinin %25’inin yurt dışından temin edildiğini, üretimlerinin %27’sinin ise yabancı nihai talebe bağlı olduğunu öne çıkardı.
OECD raporunda, özellikle çevresel hedefleri izleyen dijital dönüşüm politikalarının, çoğu ekonomide değişimi yönlendirici etkisi olduğunu yazdı. Rapora göre bu politikalar, tedarik zinciri verimliliklerini, dayanıklılığını ve sürdürülebilirliğini iyileştirme fırsatları sunuyor. Diğer yandan bu fırsatlar, potansiyel riskleri de beraberinde getiriyor. Zira sürdürülebilirlik gereklilikleri ve hızlanan dijitalleşme, halihazırda jeopolitik belirsizlik, ekonomik dalgalanmalar ve kritik hammaddelerin bazı bölgelerde yoğunlaşması gibi önemli zorluklarla karşı karşıya olan tedarik zincirleri üzerindeki baskıyı artırıyor. Yine de bu, baskılar dönüştürücü değişim için de kapı aralıyor. Böylece birbirini tehdit ederken aynı zamanda birbirini besleyen bir döngü ortaya çıkıyor.
Küresel ticaretin hem içeride hem de dışarıda risklerle karşı karşıya olduğunun altını çizen raporda, şirketlerin yalnızca yabancı tedarikle ilgili risklere odaklanmadığı, bunun yerine her tür risk için dayanıklılık aradığı belirtildi. OECD’ye göre risklerle dolu bir küresel ticaret ortamında, üretim ağındaki paydaşların çıkarlarının uyumlu hale getirilmesi, koordineli ve işbirliğine dayalı bir ekosistem inşasına zemin hazırlarken, çevresel ve sosyal hedeflere ulaşmayı da destekliyor.
OECD’nin, birlikte çalıştığı ülkeler üzerinden yaptığı tedarik zinciri dayanıklılığı incelemesi, küresel ticaret ve ekonomideki dengeleri korumanın yolları için uygulanabilecek politika önerileriyle sona eriyor. Bu politika önerileri, beş maddede özetlenebiliyor:
OECD’nin tedarik zinciri dayanıklılığının önemine vurgu yaptığı raporun esas noktası, OECD tarafından yayımlanan basın bülteninde OECD Genel Sekreteri Mathias Cormann tarafından dile getiriliyor:
“Tedarik güvenliği ve pazar yoğunlaşması ile ticaret akışlarının uzun vadeli dönüşümüne ilişkin endişelere verilen yanıtlar, istenmeyen sonuçlara yol açma riski taşıyor. Ticaretin ortak refahımızın temelini oluşturmaya devam etmesi ve ticareti vatandaşlarımızın beklentilerini karşılamasını sağlamak için, tedarik zincirlerimizin güvenilirliğini ve dayanıklılığını artırmak amacıyla birlikte çalışmamız gerekiyor.”